YAYED
YAYED
YAYED
YAYED
YAYED

Yerel Seçimler

E-Bülten

YAYED

Antalya Su Sempozyumu Sonuç Bildirgesi, 8 Aralık 2007

Antalya, Türkiye’nin su kaynaklarına küresel saldırının ve...

ANTALYA SU SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRGESİ

8 Aralık 2007

Antalya, Türkiye‘nin su kaynaklarına küresel saldırının ve bu saldırıya karşı ülke ve su kaynakları savunmasının merkezidir. Osmanlı‘dan kalma su imtiyazcıları 1937‘de tümüyle terk etmek zorunda kaldıkları ülkemize, Dünya Bankası desteğiyle 1995‘te yeniden Antalya‘dan giriş yapmışlardır. Antalya‘nın yüksek sorumluluk sahibi kişi ve kurumları, elbirliğiyle bu yeni imtiyazcıları izlemeye almış ve getirdikleri yıkımı tüm ülkeye duyurmuşlardır. Antalya, yeni imtiyazcıların ve bunların önderi Dünya Bankası‘nın başarısızlık mekanıdır.

Antalya, yeni imtiyazcılara karşı ulusal savunmanın öncüsü ve yüz akıdır. Bu gurur, Muratpaşa Belediyesi ve YAYED işbirliğiyle 8 Aralık 2007 günü düzenlenen "Antalya Su Sempozyumu" ile bir kez daha yaşanmış ve yükseltilmiştir.

Sempozyumda Antalya‘nın su yönetimi farklı boyutlarıyla ele alınmış ve Muratpaşa Belediyesi yetkilileri, YAYED Merkez yönetim kurulu üyeleri, üniversite, Kepez Belediyesi, sendika ve dernekler, meslek odaları başkan ve temsilcileri, il müdürlükleri, Antalya Barosu, DSİ tarafından katılım gerçekleşmiştir. Şehirler arası etkin bir ilgi de BUSKİ Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü‘nden olmuş, daire başkanı ve şube müdürü düzeyinde katılmışlardır.

Antalya Vali Yardımcısı Fuat Ergün su konusuna son derece önem verdiklerini belirtmiş ve halka farkındalık açısından uyarıda bulunmuştur. Muratpaşa Belediyesi Başkanı Süleyman Evcilmen suyun küresel, ulusal ve yerel düzeyde kötü yönetildiği üzerinde durmuş, suyun 70 yıl yetmeyeceğini belirtmiştir. Akademisyenler suyun küresel ve ulusal düzeyde yönetimini örgütsel ve işlevsel boyutlarıyla tartışmışlardır. Özel olarak Antalya su yönetimi şu boyutlarıyla ele alınmıştır: Meteoroloji Bölge Müdürlüğü kuraklık analizleriyle bölgeyi izlediklerini, Tarım İl Müdürlüğü damla sulamaya geçilmesi için çiftçilere teşvik ve destek programını sürdürdüklerini, Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesi kentin yer altı suları ve sorunlarını dile getirmiştir. Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, toprak ve su kaynakları, sürdürülebilirlik ilkesini gözeten bir bütünsellik içinde, tek elden yönetilmeli ve havzaların hidrolojik ve ekolojik özelliklerine göre suyun ve toprağın rasyonel kullanımı sağlanmalı, havza bazında mevcut su kaynaklarının sektörler arası dağılımı ve her bir sektör içinde sürdürülebilir su yönetim stratejileri geliştirilmeli ve Ülkemiz sınırları içinde kalan havza kısmı ulusal çıkarlarımıza ve halkımızın refahıyla mutluluğuna hizmet edecek şekilde yapılmalı açıklamasını yapmıştır. İnşaat Mühendisleri Odası ise Karacaören kaynağının etüd ve planlamalarının bitirilmiş olmasına karşın neden hala kullanıma açılmayarak, Manavgat ve Oymapınar‘dan su getirilmek istendiğini sorgulamıştır. ASAT Genel Müdürlüğü Scada sistemiyle su kacaklarını % 65‘ten % 42‘ye indirdiklerini ve kentlilerin su kullanım alışkanlıklarını saptayarak günün farklı saatlerinde farklı su ihtiyaçlarına yönelik üretim ve planlama yaptıklarını, Karacaoren‘nin kirlilik risklerinin ortadan kaldırılması halinde projenin hayata geçirilebileceğini ve Oymapınar kaynağına da ihtiyaç olduğunu belirtmiştir.

Sempozyum, ülkenin su yönetimine ilişkin olarak aşağıdaki sonuçlara ulaşmıştır.

***

Su, yaşam için zorunlu doğal kaynaklardan biridir; yerine ikame edilebilecek başka bir şey yoktur. Bu nedenle su yalnızca ihtiyaç değil, vazgeçilemez ihtiyaçlardan biridir. Vazgeçilemez ihtiyaç, yaşama hakkımızla ilgilidir, dolayısıyla su toplumsal bir varlıktır. Başka bir deyişle su ticari mal, meta ya da iktisadi değer olarak görülemez.

Su yönetimi siyasal işlerdendir. Bu özellik mantıksal, güncel ve tarihsel olgulara başvurularak ortaya koyulabilir. Su yönetiminin siyasal özü, yabancı şirket imtiyazcılığının verdiği zararlar ile imtiyazcıların sıkı sıkıya sarıldıkları tekel konumundan ne denli zor bir mücadeleyle sökülüp atıldıkları çok iyi bilinen 19. yüzyıl Osmanlı ve 20. yüzyıl Cumhuriyet dönemi deneyimleriyle sabittir. Suyun siyasal özü, topluluk ve bireylerin davranış kalıplarını su kullanımı ölçüm sistemleri aracılığıyla en ince ayrıntılarda izlenebilir kılan güncel teknolojik olgular üzerinde durularak da açık biçimde görülebilir. Nihayet siyasal nitelik, suyun, yaşama hakkının ayrılmaz unsuru olma özelliği değerlendirildiğinde, mantıksal bakımdan da kolayca anlaşılabilir. Başka bir deyişle su yönetimi işi, teknik, mali, iktisadi değil, her şeyden önce siyasal işlerdendir. Diğer bütün boyutlar, siyasal niteliğe göre ikincil önemdedir.

Türkiye‘de su yönetimi, uzun yılların birikimi sonunda tüm parçaları birbirine bağlı dört ayak üzerine yükseltilmiştir. Bunlar ulusal yönetici Devlet Su İşleri (DSİ), kentsel suyun ulusal plancısı İller Bankası, kırsal suyun ulusal plancısı Toprak-Su / Yol-Su-Elektrik/ Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM), nihayet kentsel yerleşmelerde belediyeler ve kırsal yerleşmelerde birlik adı verilen kurumlardır.

1981 yılında büyük kentlerde İSKİ Modeli‘nin kurulması başlangıç olmak üzere, bu sistem adım adım kırılmış ve her parça ayrı ayrı tasfiye sürecine sokulmuştur. DSİ baraj, nehir, yeraltı su kaynakları işletmeciliği, yatırımcılık, denetleyicilik işleri özelleştirme konusu yapılarak ulusal planlama mevkiinden sistemli biçimde geri itilmiştir. DSİ‘nin küresel standartçı Çevre Bakanlığı içinde eritilmek istenmesi, büyük tasfiyenin son adımı olarak görülmelidir. Sulama sisteminde "özelleştirmeci-katılımcı sulama reformu" adı verilen uygulamalarla tarımsal sulama, toprak sahibi çiftçi tekelinde parçalı ve denetimsiz bırakılmıştır. İller Bankası, yerel kredi ve yatırım sistemi Avrupa merkezli Dexia-Denizbank tekeline terk edilerek hem kentsel altyapının ulusal planlaması hem yatırımcılık yeteneği bakımından yok edilmiştir. Süreç, kırsal yerleşmelerde ulusal planlamanın ortadan kaldırılması bakımından tamamlanmıştır; bilindiği gibi bu işi gören KHGM il özel idareleri arasında pay edilerek yok edilmiştir. Günümüzde belediyeler ile sulama birliklerinde su yönetimi, "kamu-özel işbirliği modeli" adı altında özelleştirme / şirketlere devretme / imtiyaz verme yoluyla yerli-yabancı şirketler dünyasına aktarılmaya zorlanmaktadır.

Su yönetiminin ulusal - merkezi - kamusal yapısı kırılırken, ülkemizde başka bir model uygulamaya koyulmaktadır. Yeni model "doğal bütünleşik sürdürülebilir havza yönetimi modeli" olarak adlandırılmaktadır. Bu modeldeki "doğal havza" ölçütü, havzalarda ulusal siyasal-idari sınırları görmezden gelmek demektir. Böylece havza yönetimi uluslararası ya da ulusüstü yönetim modellerine açık biçimde kurgulanabilecektir. Bu modelin, ülkedeki merkezi - kamusal örgütlenmenin bütünlüğünü parçalarken, kendini "bütünleşik (entegre)" terimiyle sunması sunması ilginç bir kavram oyunudur. Yeni model sahiplerinin, mevcut olanı parçalarken, kendi önerilerini "bütünleşik" diye yapmalarının anlamını iyi kavramak gerekir. Bu modeldeki "bütünleşik", kamu, özel, yerli-yabancı, STK, kullanıcı unsurların beraberliği anlamındadır. Sürdürülebilirlik kavramı da bu beraberlikte gizlidir; çünkü model sahiplerine göre sürdürülebilirlik, ancak ve ancak özel mülkiyetle sözleşme esasına dayanan piyasa mekanizmaları geçerli kılınırsa mümkün olabilir. Nihayet modelin "havza"sı, elbette "bölge"den başka bir şey değildir. Dünya Bankası‘nın suyla ilgili raporuna göre, bu bölgelerin (havzalar) sayısı altı olarak belirlenmiş ve haritaları çizilmiştir. Bu model "küresel - bölgeci - "özel sektörcü model"dir; Türkiye‘nin ulusal çıkarlarına ve halkımızın refahıyla mutluluğuna hizmet etme yeteneğine sahip değildir. Bu nedenle kabul edilemez.

Türkiye‘nin suları yeni bir yasaya ve sistemli bir kurumlaşmaya muhtaç hale getirilmiştir. Ancak değeri olan söz bu saptama değildir. Asıl söylenmesi gereken, yeni yasa ile kurumsal yapının "nasıl" ve "hangi ilkelere göre" olması gerektiğidir. Türkiye‘nin ulusal ve toplumsal çıkarına uygun bir yasa ile yapının kurulması, ancak, su yönetiminde küresel esasların ve AB direktiflerinin reddedilmesiyle mümkün olabilir. Türkiye‘nin çıkarına olacak yeni yasa ile yapı "ulusallık, merkeziyet, kamuculuk" ilkelerine dayanmak zorundadır.

Bu ilkeler, ülkemizi ve ülkemizin su kaynaklarını, dünyayı kasıp kavuran dünya devi su şirketlerine ve Ortadoğu bölgesini yangın yerine çeviren askeri işgal salgınına karşı koruyabilmenin de biricik yoludur.

YAYED-Yerel Yönetimler Araştırma, Eğitim ve Yardım Derneği

Muratpaşa Belediyesi

Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Kamu Yönetimi Bölümü Çevre ve Kentleşme ABD

ASAT-Antalya Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğü

Antalya Tarım İl Müdürlüğü

Jeoloji Mühendisleri Odası Ant.Şb.

İnşaat Mühendisleri Odası Ant.Şb.

Ziraat Mühendisleri Odası Ant.Şb.

Antalya Temsilciliği kategorisindeki diğer başlıklar
YAYED Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği Ziya Gökalp Caddesi, No.30 Kat.5 D.17 06420 Kızılay / Ankara, (312) 430 35 60, yayedder@gmail.com
İşbu sitenin tüm hakları saklıdır. Web sitesi içerisindeki dökümanlar yazılar ve resimler kaynak gösterilse dahi, izin alınmadan başka web sitelerine, ticari yayınlara aktarılamaz, kopyalanamaz. © 2012
Web Tasarım