Ahmet Müfit
Son dönemin moda tartışması, “bağımsızlık”. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusundaki tartışmalar, ekonomi yönetimi içerisinde görüş ayrılığı yaratmış görünüyor.“Merkez Bankası kendini hükümetin yerine koymamalı” diyen Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a, Merkez Bankası, “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Bağımsızlık” isimli bir kitapla yanıt verdi. (http://www.memurlar.net/haber/334777/)
Tartışmanın temel nedeni kurlardaki seviye. Bir anlamda Dünyada yaşanan kur savaşlarının yurtiçindeki yansıması. Vatan Gazetesinin haberine göre; Merkez Bankası’nın ‘bağımsızlık’ açıklaması İskoçya’nın özgürlüğü için savaşan William Wallace’ın öyküsünü anlatan ‘Braveheart’ (Cesur Yürek) filmini hatırlatmış. (http://haber.gazetevatan.com/cesur-yurek/513776/2/Ekonomi)
2000 krizi sonrasında ortam toz toprak içerisindeyken, Kemal Derviş tarafından, toplumda tam anlamıyla tartışılmasına fırsat verilmeden alelacele gündeme getirilen mevzuat değişikliklerinin en önemlilerinden birisi de Merkez Bankası yasasında yapılan değişikliklerdi. 2001 yılında, 1211 sayılı Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan bu değişiklikler, Merkez Bankası’nın nihayet gerçek anlamda “bağımsız” olduğunu söyleyen yerli yabancı büyük sermaye tarafından coşkuyla alkışlanmıştı.(http://www.tusiad.org.tr/bilgi-merkezi/raporlar/bagimsiz-duzenleyici-kurumlar-ve-turkiye-uygulamasi/)
Kriz ortamında, adeta yangından mal kaçırırcasına gerçekleştirilen bu değişikliklerin, Merkez Bankası bağımsızlığı kapsamında, sadece ekonomi yönetimiyle sınırlı kalsa da tartışılmaya başlanmış olmasını, geç kalınmış ama olumlu bir adım olarak değerlendirdiğimizi belirtelim.
Ne oldu da, küreselleşme çağında bağımsızlıktan bahsetmeyi modası geçmiş bulanlar, farklı bir düzlemde “bağımsızlık” kavramını dillerinden düşürmez oldular?
Bu noktada öncelikle yanıtlanması gereken soru, “bağımsızlık” derken neyin kastedildiği.
Ulusal Bağımsızlıktan yani Ulusal Egemenlikten bahsederken neyi kastettiğimiz açık. Ulusun bu gününe ve geleceğine ilişkin kararların sadece ulusun egemenliğinin meşru temsilcisi olan, halkın bağımsız iradesi yani oylarıyla oluşmuş Türkiye Büyük Millet Meclisince alınabileceği bir durumu tanımlıyoruz.
Ülkelerin egemenliklerinin simgesi olan para basımından ve para politikasını yürütmekten sorumlu kurumlar olan merkez bankalarıile ilgili olarak nasıl bir bağımsızlıktan bahsedebiliriz? Merkez Bankası tarafından yayınlanan “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Bağımsızlık” isimli kitapta kastedilen “bağımsızlığın”, yukarıda tanımladığımız “bağımsızlıktan” farklı bir içerik taşıdığı görülüyor. (http://www.tcmb.gov.tr/)
Anılan raporun hemen başında (2. Sayfa) “Merkez Bankası Bağımsızlığı Nedir?” sorusunun yanıtı olarak; “Merkez bankası bağımsızlığına ilişkin literatürde yapılmış olan tanımlar, hükûmetlerin veya devletlerin merkez bankacılığına ilişkin çeşitli unsurlar üzerindeki etkisinin sınırlanması veya tamamen kaldırılması gerektiği konusunda benzerlik göstermektedir. Bu doğrultuda, merkez bankası bağımsızlığı, para otoritelerinin kurumsal, yönetimsel, finansal ve para politikasına ilişkin kararlarını herhangi bir baskı unsurundan bağımsız bir şekilde alabilme kabiliyetini ifade etmektedir.”şeklinde ifade edilmektedir.
Bu noktada, hükümetlerin veya devletlerin etkisinden yani ulusal ölçekteki mali politikalardan bağımsız merkez bankaları, ülkelerin ekonomi politikalarını, toplumların refahını ve kamu maliyesini doğrudan etkileyen “bu görevleri, hangi ölçekte ve hangi kurumlarca alınan kararlara referansla yerine getireceği sorusu önem kazanmaktadır.
Bu sorunun yanıtını verebilmek için öncelikle, merkez bankalarının temel görevleri olan fiyat istikrarını koruma işlevini yerine getirmek için ellerinde bulunanenstrümanların ne olduğu sorusunun yanıtlanması gerekmektedir. Yanıt basittir. Faiz hadlerinin ve piyasadaki para miktarının (emisyon) belirlenmesi/değiştirilmesi.
Konu faiz oranları ve emisyon olunca, yeni referansın ne olacağıda açıklığa kavuşmaktadır. Uluslararası mali sermayeyani “piyasalar” (bankalar, sigorta şirketleri, büyük fonlar, vb.), IMF, OECD ve benzer uluslararası kuruluşlarilerezerv para basan ABD ve AB Merkez Bankaları tarafından alınan kararlar.
Hükümet ve devletlerin politikalarından yani toplumun talep ve sıkıntılarından bağımsız hale getirilen merkez bankaları, kaçınılmaz olarak dünya çapında rezerv para emisyonunuve faiz hadlerini kontrol eden merkezlerin kararlarına bağımlı yeni bir pozisyon belirlemek durumunda kalmışlardır. Bu pozisyon, adını ironik bir şekilde “bağımsızlık” da koysanız, sadece ekonomik değil, ekonomik olduğundan çok siyasi boyutları da olan yeni bir bağımlılık ilişkisini tanımlamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında sorun, ekonomik olduğu kadar siyasidir. Atatürk’ün ekonomik bağımsızlık olmaksızın siyasi bağımsızlığın olamayacağına ilişkin sözlerinin haklılığını bir kez daha ortaya koymaktadır.
İşler iyiye giderken kimsenin tartışmadığı, tartışmaya gerek duymadığı bu gerçek, son günlerde, ülkemizde “Merkez Bankası Bağımsızlığı”, dünyada ise “kur savaşları” adı altında gündeme gelmiş durumda. Japon Merkez Bankası'nın başına geçecek yeni başkanın,Tokyo'nun politik duruşunu yansıtması gerektiğini söyleyen Japonya Başbakanı Abe’nin, çıkışının bu noktada büyük önem taşıdığı kanısındayız. (http://tvarsivi.com/japonya-basbakani-abe-merkez-bankasinin-basina-gececek-yeni-baskanin-tokyonun-politik-durusunu-yansi-07-02-2013-izle-i_2013020221147.html)
AB ve ABD merkez bankaları sınırsız para basıp ekonomilerini canlandırmaya, rekabet gücünü artırmaya çalışırken sesi çıkmayan,tam tersine olumlu bulanuluslararası mali sermaye (piyasa) güçlerinin, Japonya Merkez Bankası’nın benzer nitelikteki kararını “kur savaşlarının başlatılması” diye yorumlayarak karşı çıkması nedensiz değildir. Telaş, 35 yıldır “küreselleşme” adı altında üstü örtülenbu yeni bağımlılık ilişkisinintüm toplumsal kesimler açısından alenileşmeyebaşlamasından kaynaklanmaktadır.
Japon Hükümetinin bu kararı; küresel kriz sonrası, bu krizden olumsuz etkilenen geniş toplum kesimlerinin, “Wall Street’i işgal et” sloganıyla dünyanın tüm sokaklarında ifade ettikleri gerçeğin, yani “küreselleşme” pelerini altında giyinik sandığımız kralın aslında çıplak olduğunun çok açık bir ifadesidir. İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King'in açıklamaları Japonya Merkez Bankası Başkanının açıklamaları ile benzer nitelikler gösterdiğinden olsa gerek, açıklama ertesinde mali piyasalar ciddi şekilde dalgalandı. (http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1132879-mervyn-kingin-isi-zorlasiyor)
Piyasacı medya önemsiz yada yokmuş gibi göstermeye çalışsa da, kapitalizmin en gelişmiş ülkelerinden birisi olan Japonya’nın, merkez bankalarının bağımsızlığı konusundaki bu çıkışı, “küreselleşmenin”yani yeni bağımlılık sürecinin kazananının, kriz dönemlerinde dahi krizin sorumlusu mali sermaye olduğu gerçeğini tartışmasız şekilde ortaya koymuştur.
Son dönemde yaşananlar, geç de olsa bu gerçeğin, sürecin daimi kaybedeni sıradan insanlardan sonra, açıkça ifade edilmese ve zoraki de olsa iktidara gelmek için sıradan insanların oylarına muhtaç olan siyasetçilerce de kabul görmeye başladığını göstermektedir.
Sorun, ülkemizdeki muhalefetin, ülke bağımsızlığını doğrudan ilgilendiren bu konuda, konunun siyasi bir yönü yokmuş gibi davranarak, sadece ülkemizi değil, dünyayı saran bu tartışmaların dışında kalma konusunda gösterdiği dikkatli ve istikrarlı özen.
Görselin alındığı kaynak. http://politic365.com/wp-content/blogs.dir/1/files/2012/11/zwsj.jpg